12 Eylül 2012 Çarşamba

Ankara, Ankara güzel Ankara seni görmek ister her bahtı kara

Cumhuriyetin ilk yıllarında bozkırın ortasında başkent olarak seçilmiş Ankara'yı sevdirmek adına bestelenmiş ulusal bir marş. O dönem için sıkça kullanılan bir araç. Aslında bir nevi bozkır propagandası. Ancak marşın yakın çevremi pek etkilediğini söyleyemem. Yakın çevremde yapılan kaçma planlarına bakılırsa...
Hakikaten bu kadar kaçılası mıdır Ankara? Nedir peki Ankarayla alıp veremediğimiz ?
Öncelikle Ankara siyasidir, siyasetçileri görmesen de üstüne üstüne gelir, sanki yanı başında tartışırlar, taraf olmak zorunda hissedersin kendini. Bariz şekilde üç gruba ayrılır insanlar: doğru ata oynayanlar, doğru atı bilse de oynamak istemeyenler, ve geride kalanlar.
Sürekli eylem vardır ve bir sürü de polis, şiddeti görmemek adına bir an önce kaçmak istersin, 
Soğuktur, gridir aslında diğer tüm Anadolu kentleri gibidir, ağır kitaplar ile karanlık apartmanlar arasında yılların gelip geçer,
Yeni zenginleri (gecekondu sahipleri, siyasi rüzgarı önüne katarak doğru ata oynamış insanları) çoktur. Güzel evlerde yaşar, iyi arabalara biner ama çoğu cahildir, bencildir ve seni her seferinde ve her yerde zor durumda bırakır,
Daha da büyümüş, çirkinleşmiş, yozlaşmıştır, bir rol model olmaktan çıktığı aşikardır, kağıt üzerinde başkenttir,
Sosyal aktiviteler hep ev'le alakalıdır, Eve arkadaşlarını çağırırsın, evde birlikte sinema izlersin, kağıt oynarsın, puzzle yaparsın, ya da hafta sonlarını evde geçirirsin,
Alışveriş merkezleriyle dolmuş taşmıştır, vaktini daha önce nasıl geçirdiğini unutan Ankaralı haftasonları alışveriş merkezindedir ve tüketmekle meşguldur,
Bozkır iklimi iç anadolu insanının karakterini belirlemiş, Ankara da bundan nasibini almıştır.
Eşiniz dostlarınız da olsa ne sebeptendir bilinmez Ankara kendini sana hep yalnız hissettirir,
Türkiyenin tam ortasında olmasa da ortadır işte, denize gitmek, yüzmek hayaldir, önceden planlar yapar, hazırlıklara bir çocuk sevinciyle 10 gün önceden başlar, en fazla iki haftalığına gider, yüzer, tadı damağında kalır, gerisin geri dönersin.

Ama bir nebze olsun düzenlidir, iyi ki Bahçelievler, Küçükesat, Tunalı vardır. Yolda şapkalarını çıkartıp birbirine selam veren insanları gördükçe bunu da başka yerde göremezdim dersin.
İyi ki ODTÜ ve Eymir gölü vardır, gider ağaçların altında kahvaltı yapar, gazete okur, yürüyüş yaparsın, nefes aldığını hisseder, ani kararlar alıp Ankara'dan çekip gitmeni geciktirir,

Ama bilirsin ki bu hayat böyle geçmez, ya kabul edeceksin Ankara'da yaşamayı, ya da ilk fırsatta gideceksin, eğer gidemiyorsan da çok da üzerinde konuşmayacak düşünmeyeceksin.

Bu nedenle, bu yazı da Ankara hakkında benim son yakarışım olsun...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder